Arama:
BORÇLU ŞİRKETİN TİCARET SİCİLİNDEKİ ADRESİNE ÇIKARILAN TEBLİGATIN MUHATAP TANINMIYOR ŞERHİ İLE İADESİ USULSÜZ OLUP BU TEBLİGAT ESAS ALINARAK TEBLİGAT KANUNU’NUN 35/4. MADDESİNE GÖRE YAPILAN TEBLİGAT DA USULÜNE UYGUN DEĞİLDİR

Hukuk Genel Kurulu         2023/294 E.  ,  2023/749 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
KARAR : Davanın usulden reddine

ÖZET : Tüzel kişilere yapılacak tebligatlarda, daha önce tebligat yapılmasa dahi tüzel kişilerin resmî kayıtlardaki adresine tebligat yapılabilmesine olanak tanıyan 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesinin dördüncü fıkrası ve Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 57. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerinin, tüzel kişilerin basiretli birer tacir olmaları ve sicile bildirilen adrese yapılacak tebligatların sonuçlarına katlanmaları gerektiği, günümüz şartlarında sanal ofislerin yaygınlaştığı, sicile bildirilen adreslerde tüzel kişilerinin taşınmaması durumlarının dahi söz konusu olduğu hususları göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir.

Somut olayda, borçlu şirketin ticaret sicilindeki adresinin “… Mah. … Cad. No: 3 C Blok Daire:7 …/…” olarak bildirildiği, bu adrese çıkartılan satış ilanı tebligatının “muhatabın hanesi kapalıdır, muhatap tanınmıyor” şerhi ile 26.10.2019 tarihinde iade edildiği, bunun üzerine icra müdürlüğünce takip dosyasından … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak borçlunun adresinin bildirilmesinin istendiği, … Ticaret Odasının cevabi yazısında, borçlunun adresinin “… Mah. … Cad. … Sok. No: 3 C Blok Daire:7 …/…” olarak bildirildiği ve satış ilanının borçlunun bildirilen bu adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, borçlu şirketin ticaret sicilindeki adresine çıkarılan tebligatın “muhatabın hanesi kapalıdır, muhatap tanınmıyor” şerhi ile iadesi usulsüz olup, bu tebligat esas alınarak Tebligat Kanunu’nun 35/4. maddesine göre yapılan tebligat da usulüne uygun değildir.


Taraflar arasındaki ihalenin feshi isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince şikâyetin usulden reddine karar verilmiştir.

Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle, Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra İlk Derece Mahkemesince Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararının gereği yerine getirilerek yeniden direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı Banka tarafından 31.08.2015 ve 17.05.2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmelerine teminat olarak verilen müvekkiline ait taşınmazlar hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilâmlı takip başlatıldığını, takip sonucunda altı adet taşınmazın 03.01.2020 tarihinde beşer dakika ara ile yapılan ihalelerle satıldığını, yapılan ihale işleminin usulsüzlükler içerdiğini, satış ilanına ilişkin tebligatın “İADE-Tanınmıyor” şerhi ile bila tebliğ iade edildiğini, alacaklı vekilinin talebi üzerine 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 35 inci maddesine göre tebliğ edildiğini, aynı anda başka bir adrese de tebligat çıkarıldığını fakat tebliğ işleminin yapılamadığını, satış ilanı tebliğinin usulsüz olması sebebiyle müvekkilinin kıymet takdirine de itiraz edemediğini, icra emrinin de 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesine göre usulüne uygun tebliğ edilmediğini ve ihale sürecine ilişkin diğer şikâyetlerini belirterek ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Alacaklı vekili; ihalenin feshine ilişkin şikâyetin süresi içerisinde yapılmadığını, icra emri, kıymet takdir raporu ve satış ilanının borçluya usulüne uygun şekilde tebliğ edildiğini, ihale nedeniyle borçlunun menfaati zarar uğramadığından borçlunun ihalenin feshini talep etmekte hukuki yararının bulunmadığını, şikâyetçinin diğer iddialarının da yersiz olduğunu belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 16.10.2020 tarihli ve 2020/282 Esas, 2020/436 Karar sayılı kararı ile; icra müdürlüğü tarafından borçluya gönderilen satış ilanında borçlunun tebligat adresinin “… Mah … Cad. No:3 C Blok D:7 …/…” olarak bildirildiği, tebligatın 26.10.2019 tarihinde bila tebliğ iade edildiği, bunun üzerine alacaklının talebi ile borçlu şirketin Ticaret Sicil Müdürlüğünde tescilli adresine 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi uyarınca satış ilanının tebliğe çıkarılmasının talep edildiği, bila tebliğ iade edilen tebligat adresi ile sicildeki adresin aynı olması üzerine aynı adrese 35 inci madde uyarınca 26.12.2019 tarihinde tebliğ edildiği, bu hâliyle yapılan satış ilanı tebliğinin usulüne uygun olduğu ve ihalenin feshinin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 134 üncü maddesi gereğince süresinde istenilmediği gerekçesiyle şikâyetin usulden reddine, esasa girilmediğinden para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikâyetçi borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 05.02.2021 tarihli ve 2020/2831 Esas, 2021/242 Karar sayılı kararı ile; satış ilanının davacı borçlu şirketin ticaret siciline kayıtlı “… Mah … Cad. No:3 C Blok D:7 …/…” adresine tebliğe çıkarıldığı ve tebligatın 26.10.2019 tarihinde “muhatabın hanesinin kapalı olduğu, daire 5’in sözlü beyanına göre tanınmadığı” şerhiyle bila tebliğ iade edildiği, alacaklının talebi ile satış ilanının borçlu şirketin Ticaret Sicil Müdürlüğünde tescilli adresine 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi uyarınca satış ilanının tebliğe çıkarıldığı, tebliğ tarihine ilişkin kaşede tarih okunmadığı için sistem üzerinden yapılan barkod sorgulamasına göre tebligatın 09.11.2019 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği, borçlunun tebliğ tarihinde tebliğ adresinde faaliyet gösterdiğine ilişkin bir iddiasının bulunmadığı, 11.09.2020 tarihli beyan dilekçesinde, 20.03.2019 tarihinde sicile kayıtlı adresinde yangın çıktığını, yangın sebebiyle bu adresi kullanamadığını belirttiği, ancak takip dosyasına ve ticaret siciline de yeni bir adres bildirmediği, tebligat usulüne uygun olduğu için satış ilanının tebliğ edildiği tarih itibariyle ihale gününden haberdar olduğu, ihaledeki usulsüzlükleri ihale tarihi olan 03.01.2020 tarihinden itibaren 2004 sayılı Kanun’un 134 üncü maddesi gereğince 7 gün içinde ileri sürmesi gerektiği, 18.08.2020 tarihinde açılan ihalenin feshi isteminin süresinde olmadığı, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikâyetçi boçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Borçlu şirketin ticaret siciline bildirdiği adresine çıkartılan tebligat, adresin kapalı olması veya bu adresten taşınmış bulunması nedeni ile tebliğ edilemeden iade edilmiş ise, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin ikinci fıkrasına göre, tebliği çıkaran merci, şirketin ticaret sicil adresine tebligat yapılmasını talep eder. Bu durumda tebliğ evrakının bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Somut olayda, borçlu adına “… Mah. … Cad. No: 3 C Blok Daire:7 …/…” adresine çıkartılan satış ilanı tebligatının; “muhatabın hanesi kapalıdır, muhatap tanınmıyor” şerhi ile 26.10.2019 tarihinde iade edildiği, bunun üzerine icra müdürlüğünce takip dosyasından … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak borçlunun adresinin bildirilmesinin istendiği, … Ticaret Odasının cevabi yazısında, borçlunun adresinin “… Mah. … Cad. … Sok. No: 3 C Blok Daire:7 …/…” olarak bildirildiği ve satış ilanının borçlunun bildirilen bu adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edildiği (tebliğ tarihi okunaksız olduğundan tespit edilememiştir) anlaşılmaktadır.
Şikayetçi borçlu şirketin ticaret sicil adresine TK’nun 35. maddesi gereğince tebligat yapılabilmesi için, bu adrese gönderilen tebligatın, adresin kapalı olması ya da muhatabın adresten taşınmış olması şerhi ile tebliğ edilemeden iade edilmesi zorunludur. Şikayete konu tebligat tarihinden önce, borçlu şirketin ticaret sicil adresine çıkarılıp tebliğ edilmeden iade edilen tebligatın; “muhatap firma tanınmıyor” şerhi ile iadesi usulsüz olup, bu tebligat esas alınarak TK’nun 35/4. maddesine göre yapılan tebligat usulüne uygun değildir.
O halde, İlk Derece Mahkemesi’nce, yukarıda açıklanan nedenlerle satış ilanı tebliği usulsüz olup borçlunun ihaleden daha önceden haberdar olduğuna dair bir bilgi de bulunmadığından, şikayetin sürede olduğunun kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi ve istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi’nce de başvurunun esastan reddine karar verilmesi isabetli olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Birinci Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası ve Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin (Yönetmelik) 57 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükümleri gereğince tüzel kişilere yapılacak tebligatlarda daha önce tebligat yapılmasa dahi tüzel kişilere yapılacak tebligatın resmî kayıtlardaki adresine tebligat yapılabileceği, Yargıtay kararlarına göre tüzel kişilere tebligat yapılabilmesi için öncelikle tüzel kişinin bilinen en son adresine ve bu arada bilinen en son adresi ticaret sicilindeki adresi ise 7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesine göre tebliğ yapılması, bu adrese yapılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesinden sonra aynı adrese 35 inci maddeye göre tebligat yapılmasının gerektiği, dolayısıyla tüzel kişinin ticaret sicilindeki adresine doğrudan-daha önce 10 uncu maddeye göre tebligat çıkartılmadan-tebligat yapılmasının geçerli ve yasanın anılan hükmüne uygun sayılamayacağı (Hukuk Genel Kurulunun 28.6.2006 tarihli ve 2006/12-481 Esas, 2006/482 Karar; 24.06.2015 tarihli ve 2013/2439 Esas, 20151732 Karar; Yargıtay 12 Hukuk Dairesinin 2021/967 Esas, 2021/5546 Karar sayılı kararları), buna göre tüzel kişilere 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yapılacak tebligatta bilinen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade dönmesinin yeterli kabul edildiği, iade dönme sebebine göre 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca tebligat yapılıp yapılamadığının denetlenmediği, tüzel kişilerin basiretli birer tacir olmaları ve sicile bildirilen adrese yapılacak tebligatların sonuçlarına katlanılmaları gerektiği, günümüz şartlarında sanal ofislerin yaygınlaştığı, sicile bildirilen adreslerde tüzel kişilerinin taşınmaması durumlarının dahi söz konusu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde şikâyetçi borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

VII. HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2022 tarihli ve 2022/12-333 Esas, 2022/981 Karar sayılı kararı ile; kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olduğu gerekçesiyle tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak üzere direnme kararı usulden bozulmuştur.

VIII. İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN İKİNCİ DİRENME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyulmasından sonra önceki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.

IX. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Borçlu vekili; Hukuk Genel Kurulunun ilk direnme kararına yönelik bozma kararından sonra tekrar direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 2004 sayılı Kanun’un 127 nci maddesi gereğince taşınmaz satışlarında satış ilanının bir örneğinin borçluya tebliğ edilmesi gerektiğini, 03.01.2020 tarihinde yapılacak ihale için 26.12.2019 tarihinde tebligat yapıldığını, bu sürenin makul olmadığını, tebliğ işlemlerinin usulsüz olduğunu, müvekkiline yapılan tebligatın tanınmaması sebebiyle iade edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin adresin bulunduğu bölgede aktif bir şekilde ticari faaliyette bulunduğunu, satış ilanı ve icra emri tebliğlerinin usulsüz olduğunu, elektronik ortamda teklif verme sürelerinin eksik olduğunu, satış ilanında ve şartnamede damga vergisinin tamamının alıcıya ait olduğu belirtilmiş ise de yasal olarak yarısının alıcıya ait olduğunu, bu durumun ihaleye katılımın azalmasına sebep olduğunu, kıymet takdir raporunun taşınmazların tüm özellikleri dikkate alınarak düzenlenmediğini, taşınmazların gerçek değerinin iki kat daha altında bir bedelle ihale edildiğini, müvekkilinin zarara uğradığını, satış ilanının tirajı 50.000’in üzerinde bir gazetede ilan edilmediğini, ihaleye konu taşınmazlar hakkında vergi dairesine müzekkere yazılmadığını, ne kadar vergi ve harç ödeyeceğini bilmeyen alıcıların ihaleye girmemesine sebebiyet verildiğini, ihalenin belirlenen saatler arasında yapılmadığını ve erken sonlandırıldığını, ihale tutanağında elektronik ortamdan verilen bir teklif bulunup bulunmadığının yazılmadığını, satıştan bir ay önce belediye ilanının yapılmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikâyetçi borçlu şirketin “… Mah. … Cad. No: 3 C Blok Daire:7 …/…” adresine yapılan tebligatın muhatabın hanesinin kapalı olduğu, adreste tanınmadığı şerhi ile bila tebliğ iade edilmesi üzerine aynı adrese 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre tebligat yapılmasının usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre borçlu şirketin ihaleden daha önceden haberdar olduğuna dair bir bilgi de bulunmadığından bahisle ihalenin feshine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.2004 sayılı Kanun’un 127 nci ve 134 üncü maddeleri.

2. 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi.

3. Yönetmeliğin 57 nci maddesi.

2. Değerlendirme
1. 2004 sayılı Kanun’un 126 ve devamı maddeleri uyarınca haczedilen veya ipotekli taşınmazlar yalnız açık artırma yolu ile satılır. Satış talebi ile birlikte icra dairesince satışa hazırlık işlemleri yapılır. Satışa hazırlık işlemleri, arttırma şartnamesi düzenlenmesi, taşınmaz üzerindeki mükellefiyetler listesinin hazırlanması, satış ilanı ve satış ilanının bir suretinin borçlu, alacaklı ve tapu sicilinde kayıtlı bulunan ilgililere tebliğidir.

2. 2004 sayılı Kanun’un 127 nci maddesi uyarınca satış ilanının bir suretinin borçluya tebliğ edilmesi zorunludur. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir. Aynı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci fıkrası ile 57 nci maddesinin birinci fıkrasına göre icra işlerinde tebligat 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine göre yapılır.

3. Hemen belirtilmelidir ki, tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.

4. 7201 sayılı Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Kanun ile Yönetmelik’te öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, 7201 sayılı Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.

5. Usule aykırı tebliğin hükmü ise 7201 sayılı Kanun’un 32 nci maddesinde ve Yönetmeliğin 53 üncü maddesinde düzenlenmiş, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Borçlunun bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabilir. Beyan edilen öğrenme tarihinin aksi tanık beyanıyla ispat edilemez.

6. 2004 sayılı Kanun’un 134 üncü maddesinin ikinci fıkrası “İhalenin feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir…” hükmünü, 7 fıkrası ise “Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı vasıflarındaki hataya veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuşsa şikayet müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki, bu müddet ihaleden itibaren bir seneyi geçemez.” hükmünü içermektedir.

7. Hazırlık işlemlerinden olan satış (artırma) ilanının bir örneği 2004 sayılı Kanun’un 127 nci maddesi hükmüne rağmen ilgililere tebliğ edilmemişse, yolsuzluğun ihale günü öğrenilmiş sayılmasını Kanun uygun görmemiştir. Bu hâlde yedi günlük süre ihaleden gerçekten bilgi sahibi olunduğu (ihalenin öğrenildiği) tarihten itibaren başlayacaktır. Ancak bu süre (ihalenin feshini isteme süresi) ihaleden itibaren bir yılı geçemez (Ramazan Arslan, İcra İflas Hukukunda İhale ve İhalenin feshi, Ankara,1984, s. 173).

8. 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi; “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
(Değişik fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
(Değişik: 19/3/2003-4829/11 md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
(Ek : 6/6/1985-3220/12 md.; Değişik fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.
(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

9. 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrası gerçek kişi muhatap ile ilgili olup, eski adrese tebliğ yapılabilme şartları ikinci ve üçüncü fıkralarda gösterilmiştir. 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası ise tüzel kişi muhatap ile ilgili olup, daha önce tebligat yapılmamış olsa bile tüzel kişinin yeni adresini kayıtlı olduğu sicile bildirmemesi hâlinde sicilde yazılı olan adresine aynı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına tebligat göre yapılabileceği belirtilmiştir.

10. 6099 sayılı Kanun’un dokuzuncu maddesi ile 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde yapılan değişikliğin gerekçesinde; “…maddenin dördüncü fıkrası tüzel kişiler bakımından özel ve açık bir düzenleme getirmektedir. Tüzel kişilerin adreslerinin, bir sicil veya resmî kayıtta belirli olması sebebiyle meçhul olmas düşünülemez. Bu çerçevede daha önce kendilerine tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adreslerinin esas alınacağı ve bu madde hükümlerinin uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir…” açıklamasına yer verilmiştir.

11. Diğer taraftan Yönetmeliğin 57 nci maddesinin dördüncü fıkrası “Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından ana statü, sicil, tüzük ve kuruluş senedi gibi resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.

12. Tüzel kişi muhatap yeni adresini kayıtlı olduğu resmî sicile bildirmemiş ise resmî sicildeki adresi bilinen adres olarak kabul edileceği için 7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca tebligat bu adrese çıkarılacak, ancak adres değişmiş olduğu için tebliğ evrakı tebliğ edilemeden iade edilecektir. Bu durumda tebliğ evrakının tebliğ edilemediği tüzel kişininin resmî sicildeki adresi 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrasının açık hükmü gereği esas alınarak, aynı maddenin ikinci fıkrasına göre tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve kapıya asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra eski adrese aynı Kanun’un 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre çıkarılan tebligatlar muhataba yapılmış sayılır.

13. Bu yasal düzenlenmelerden; ticaret şirketine çıkarılıp bila tebliğ dönen adresin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olduğunun anlaşılması ve ticaret şirketinin bu adresini değiştirmesi hâlinde, yeni adresini ticaret siciline tescil ve ilan ettirmediği takdirde 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca aynı maddenin iki ve üçüncü fıkra hükümleri uygulanarak ticaret sicilindeki adrese yapılan tebligatın usulüne uygun olacağı anlaşılmaktadır (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara, 2018, s. 228-232).

14. Somut olayda alacaklı tarafından şikâyetçi borçlu aleyhine … 10. İcra Müdürlüğünün 2019/2896 Esas sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlatılmış, talimat yoluyla … Anadolu 5. İcra Müdürlüğünce taşınmazların satış işlemleri gerçekleştirilmiştir. … Anadolu 5. İcra Müdürlüğü tarafından borçlu şirketin takip talebinde gösterilen “… Mah. … Cad. No:3 C Blok D.7 …/…” adresine çıkartılan satış ilânına ilişkin ilk tebligatın “Muhatabın hanesi kapalıdır. Gösterilen adreste D5 … soruldu. Muhatap taınmıyor. Evrak merciine iade edildi” şerhiyle 26.10.2019 tarihinde bilâ tebliğ iade edildiği, borçlu şirketin “… Mah. … Cad. No:61 …/…” adresine çıkartılan satış ilanına ilişkin ikinci tebligatın da muhatabın taşındığı şerhiyle 13.11.2019 tarihinde bilâ tebliğ iade edildiği görülmektedir. Bunun üzerine borçlu şirkete 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi gereğince “… Mah. … Cad. No:3 C Blok D.7 …/…” adresi esas alınarak satış ilânının tebliğe çıkartıldığı, 09.11.2019 tarihinde de mazbatada belirtilen adresin kapısına tebligatın yapıştırıldığı görülmektedir. Diğer taraftan, … Ticaret Odası kayıtları ile Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin ilgili sayfasına göre borçlu şirketin tescil edilmiş adresinin ise “… Mah. … Cad. … Sk. No:3 C Blok D.7 …” olduğu anlaşılmaktadır.

15. Öncelikle belirtmek gerekir ki, her ne kadar borçlu şirket özel hukuk tüzel kişisi olup 7201 sayılı Kanun’un 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7101 sayılı Kanun’un 48 inci maddesi ile değişik 7/a maddesine göre tüzel kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunlu ise de dosya içeriğine göre borçlu şirkete ait elektronik tebligat adresi bulunmadığından aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca tebliğ işleminin 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde belirlenen esaslara uygun olarak yapılması gerekmektedr.

16. Bu açıklamalara göre 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası ile Yönetmeliğin 57 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince ticaret şirketine çıkarılıp bila tebliğ iade dönen adresin ticaret sicilinde kayıtlı adres olması hâlinde 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesindeki usûle göre yapılan tebligat geçerli olacaktır. Ancak somut olayda şikâyetçi borçlunun ticaret siciline kayıtlı adresi “… Mah. … Cad. … Sk. No:3 C Blok D.7 …” olmasına karşın “… Sk.” ibaresi yazılmadan “… Mah. … Cad. No:3 C Blok D.7 …/…” adresine 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesindeki usule göre yapılan tebliğ işlemi usulüne uygun değildir. Bu durumda borçlunun ihaleden daha önceden haberdar olduğuna dair dosya kapsamında bir bilgi de bulunmadığından şikâyetin süresinde olduğunun kabulü ile ihalenin feshine karar verilmelidir.

17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesine göre yapılan tebliğin usulüne uygun olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile 7201 sayılı Kanun’un 7/a maddesine göre özel hukuk tüzel kişisi olan borçlu şirkete tebligatın elektronik yolla yapılmasının zorunluğu olduğu, somut olayda ise satış ilanına ilişkin tebligatın elektronik yolla yapılmadığından usule uygun olmadığı, direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

18. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

X. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

İTİRAZIN KALDIRILMASI VE İTİRAZIN İPTALİ DAVASI

Alacaklının icra dairesi vasıtası ile yapmış olduğu ilamsız icra takibinde, borçlu kendisine tebliğ edilen ödeme emrine 7 gün içerisinde itiraz edebilmektedir. Usulüne uygun bir şekilde yapılan itiraz sonucunda takip duracaktır. Alacaklının itirazla duran icra takibinin devamını sağlaması için 2 hukuki yolu mevcuttur.

İtirazın Kaldırılması

İlkinde itirazın geçici kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle icra mahkemesine başvurabilmektedir. İtirazın kaldırılması bir dava değildir. Dolayısı ile mahkeme kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemektedir. Ancak, bu yolda İcra İflas Kanunu 68/a maddesinde sayılan belgelerden en az birisinin bulunması şarttır. Ayrıca icra mahkemesine başvurulurken yemin, tanık gibi delillere dayanılamaz.

İİK 68/a’da sayılan belgeler nelerdir?

  • İmzası ikrar edilmiş adi senetler
  • İmzası noterlikçe onaylı senetler
  • Resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz veya belgeler
  • Kredi kurumları ile ilgili belgeler
  • Borçlunun resmi daireler veya memurlar huzurunda borç ikrarında bulunması
  • İhtiyar heyeti tarafından onaylı senetler

Bu hukuki yolda itirazın alacaklı ya da vekiline tebliğinden itibaren 6 ay içerisinde yapılması gerekmektedir. Hak düşürücü bir süredir. Bu süre geçtikten sonra İcra mahkemesine başvurulursa süre geçtiği için mahkeme bu hususu re’sen gözetecek ve başvuruyu esasa girmeden, usulden reddine karar verecektir. Fakat 6 aylık süre geçince icra takibi düşmez. Alacaklı borçlunun yaptığı itirazın tebliğ edilmesinden itibaren 1 yıl içinde mahkemeye başvurarak itirazın iptalini isteme hakkına da sahiptir. Hemen alt başlıkta itirazın iptali davasından da bahsedeceğiz. Eğer alacaklı itirazın tebliğinden itibaren ne 6 ay içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını ve ne de 1 yıl içinde mahkemeden itirazın iptalini istemezse, artık bundan sonra aynı alacak için yeni bir ilamsız takip yapamaz.

Alacağı m.68/a’daki belgelerden birine dayanmayan alacaklı, icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyemez. O halde geriye yalnızca itirazın iptali davası açma yolu kalmaktadır.

İtirazın İptali Davası

İlamsız bir icra takibinde borçlu, kendisine tebliğ edilen ödeme emrine yedi gün içerisinde itiraz edebilir. Usulüne uygun yapılan itiraz ile takip durur. Takibin devam edebilmesi için alacaklı tarafından itirazın iptali davası açılabilir.İcra İflas Kanunu’nun madde 68/a’da sayılan belgelere sahip olan alacaklı tarafından itirazın kaldırılması yolunu da kullanılabilecekken, bu belgelere sahip olmayan alacaklı tarafından yalnızca itirazın iptali davası yolunu kullanabilir.

İtirazın iptali davasında davacı icra takibinde bulunan alacaklı iken, davalı ise icra takibine itiraz eden borçludur. Davanın konusunu borçlu tarafından borcun tamamına ya da bir kısmına itiraz edildiği hallerde itiraz edilen kısım oluşturmaktadır. Hatta imzaya veya faize itiraz edilmesi halinde bile itirazın iptali davası açılabilmektedir.

Tarafların aralarındaki hukuki ilişki açısından özel bir hüküm bulunmaması halinde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Davalının yerleşim yeri mahkemesi, şayet yerleşim yeri belli değil ise son yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemedir.

Alacaklı itirazın kendisine ya da vekiline tebliğinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde itirazın iptali davasını açmalıdır. Hak düşürücü bir süredir. 1 yıllık süre dolduktan sonra itirazın iptali davası açılırsa, süre geçtiği için mahkeme bu hususu re’sen gözetecek ve başvuruyu esasa girmeden, usulden reddine karar verecektir. Alacaklı son çare olarak İİK m.67/5 maddesine göre genel mahkemede alacak davası açabilecektir.

Davanın reddine karar verilmesi halinde:

İtirazın iptali davasının reddedilmesi sonucunda mahkeme tarafından mevcut bir alacak olmadığına hükmedilmiş olur. Kararın kesinleşmesiyle başlatılmış olan icra takibi de iptal olacaktır. İtirazın iptali davasındaki hüküm sebebiyle genel mahkemede alacak davası açılabilmesi de mümkün değildir. Açılsa dahi reddedilecektir.

İtirazın iptali davası reddedilen alacaklının (davacı) kötü niyetli olarak icra takibi başlatmış olması ve borçlunun talebi üzerine icra takibindeki alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine hükmolunur.

Davanın kabulüne karar verilmesi halinde:

İcra takibine konu olan alacağın varlığı kabul edilirse, itirazın iptali davası kabul edilir. Mahkemenin kararı ile alacaklı icra dairesinden takibe devam edilerek borçlunun malvarlığına haciz işlemlerinin uygulanması talep edilebilecektir.

Alacaklının davada talep etmesi halinde borca haksız yere itiraz eden borçlu (davalı) hakkında icra takibine konu olan talep alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilir.

İtirazın iptali davası açmadan önce arabulucuya başvurmak gerekli midir?

TTK m.5/a’ya göre; kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. İcra takibine konu alacak, ticari uyuşmazlık içeriyor ve taraflardan en az biri tacir ise, açılacak itirazın iptali davasından önce zorunlu arabuluculuya zorunlu başvuru yapılması gerekmektedir.

Arabulucuya başvurmadan dava açılması durumunda dava usulden reddedilecektir. Arabuluculuk süreci kural olarak 6 hafta olup bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla 2 hafta uzatılabilir. Arabuluculuk son oturum tutanağını dava açarken ya da öninceleme duruşması öncesinde verilecek süre ile mahkemeye sunmak suretiyle itirazın iptali davası açabilirsiniz.

Sohbeti başlat
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?