KARŞILIKLI HAKARETİN BOŞANMA SEBEBİ OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİ VE TARAFLARIN EVLİLİĞİN TEMELİNDEN SARSICI NİTELİKTE BAŞKACA KUSURLU DAVRANIŞLARI BULUNMADIĞINDAN BOŞANMA KARARI VERİLEMEZ

Hukuk Genel Kurulu         2022/682 E.  ,  2023/752 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun kısmen kabulüne

ÖZET :

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebepleriyle boşanma kararı verilebilmesi için, eşler arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve süreklilik gösteren bir geçimsizlik bulunması veya eşlerden birinin evi terk etmesi ve bu terk fiilin altı ay geçmesine rağmen dönmemesi gerekir. Bu nedenle, boşanma kararı verilebilmesi için, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının ispatlanması gerekir.Somut olayda, tarafların evlilik süresince karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, bu hakaretlerin ceza mahkemesince de sabit kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ancak, hakaret eylemi bir suç olmakla birlikte, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 129. maddesi uyarınca aynı Kanunun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunun karşılıklı işlenmesi hâlinde kısmi ya da tamamen cezasızlık hâli düzenlenmiştir.Bu durumda, tarafların karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettiklerinin kabulü ile, hakaret eylemi nedeniyle tarafların her ikisinin de kusurlu olduğu sonucuna varılmıştır.Kuşkusuz, hakaret eyleminin tarafların evlilik birliğini temelinden sarsıcı bir nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Ancak, hakaret eyleminin tek başına boşanma sebebi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Tarafların evlilik birliğini temelinden sarsıcı nitelikte başkaca kusurlu davranışları da bulunması gerekir.Somut olayda, tarafların evlilik süresince birlikte yaşamaları, ortak çocuk sahibi olmaları, ortak bir konutları bulunması, birbirlerinin aileleriyle ilişkileri gibi hususlar gözetildiğinde, tarafların evlilik birliğini sürdürmeye yönelik bir iradelerinin bulunduğu kabul edilebilir.Bu durumda, tarafların karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettiklerinin kabulü ile, her ikisinin de kusurlu olduğu, ancak bu kusurlu davranışın tek başına boşanma sebebi olarak kabul edilemeyeceği, tarafların evlilik birliğini temelinden sarsıcı nitelikte başkaca kusurlu davranışlarının bulunmadığı anlaşıldığından, boşanma kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.


Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kabul edilen yönlere ilişkin kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların 22.05.2007 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin tüm birlik görevlerini yerine getirmesine rağmen kadının ailesinin etkisinde kaldığını, aile içerisinde konuşulan konuları ailesi ve yakınlarına anlattığını, davalının ailesinin evliliğe olan müdahalesine sessiz kaldığı, haklı sebep olmaksızın ortak konutu terke ettiğini, ortak çocuğu babası ile görüştürmediğini, taraflar arasında gerçekleşen darp olayı nedeniyle ceza yargılaması yapıldığını ileri sürerek tarafların boşanmasına, velâyetin babaya verilmesine, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

II. CEVAP VE KARŞI DAVA
Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, evliliğin ilk yıllarında erkeğin düzenli bir işi olmadığını, eşlerin kadının ailesinin maddi desteği ile geçindiklerini, ortak çocuk doğduktan sonra erkek eşin düzenli bir işe girdiğini, bu nedenle tarafların maddi açıdan rahatladığını, ne ver ki erkeğin işten ayrılarak 2014 yılı ortalarında eşinden gizli işyeri açtığını, kadının bu durumu üçüncü kişilerden öğrendiğini, müvekkilinin eşinin düzenli işini bırakıp işyeri açmasını istemediğini, bu işyerinin açılması nedeniyle eşlerin sorun yaşamaya başladıklarını, bu sorunlar nedeni ile ceza davasının görüldüğünü ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 350,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 400,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ile düğünde takılan 10 adet 22 ayar bilezik, 2 adet 22 ayar kalın bilezik, set takımı, 1 adet söz bileziği ve 20 adet çeyrek altının aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ve 5.000,00 TL bedelin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.07.2018 tarihli ve 2017/122 Esas, 2018/443
Karar sayılı kararı ile; tarafların 22.05.2007 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, evliliğin ilerleyen yıllarında her iki tarafın ailesinin de evliliğe müdahale ettiği, eşlerin yapılan müdahalelere sessiz kaldığı, son gerçekleşen olay nedeniyle eşlerin Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/179 Esas sayılı dosyası ile yargılandıkları, dosyanın incelenmesinde her iki tarafın da karşılıklı yaralama fiilini gerçekleştirdiği, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile her iki davanın da kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 200,00 TL tedbir-400,00 TL iştirak nafakası ödenmesine, eşlerin karşılıklı olarak nafaka ve tazminat taleplerinin reddine, ziynet eşyası alacağı davasına yönelik olarak yapılan yargılamada ise 1 adet 14 ayar 12 gram söz bileziğinin (1 adedi 12 gr x 84,00 TL=1008,00 TL) ve 1 adet 14 ayar toplam 18 gram (kolye, küpe, bileklikten oluşan set toplamı karşılığı 18 gr x 84,00 TL=1.476,00 TL) takı setinin aynen iadesine, olmadığı takdirde toplam 2.484,00 TL bedelin kadın eşe ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.06.2021 tarihli ve 2018/2540 Esas, 2021/918 Karar sayılı kararı ile; mahkemece yapılan yargılama sonunda her iki tarafa da “ailelerinin evliliğe müdahalelerine sessiz kalma ve karşılıklı yaralama” kusurlarının yüklenerek eşit kusurlu kabul edildikleri, erkeğin bu karara karşı istinaf talebinde bulunmadığı, ceza dosyasının incelenmesinde taraflara TCK 129 ve CMK 223/4-c maddeleri gereği karşılıklı hakaret suçundan ceza verilmesine yer olmadığına da karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, dolayısıyla mahkemece belirlenen kusurlu davranışların yanında erkeğin ayrıca eşine hakaret ettiği, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır buna karşılık kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile yeniden hüküm kurulmak suretiyle kadın eş yararına 15.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının sair istinaf istemlerinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-92 Esas, 2018/1362 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “Fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı, diğer bir anlatımla, maddî olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararının, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıyacağı ve bu doğrultuda maddî vakıanın tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte olduğu, ceza mahkemesince bir maddî vakıanın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı bulunmadığı izahtan varestedir.
Somut uyuşamazlıkta da bölge adliye mahkemesi hukuk dairesinin de kabulünde olduğu üzere, taraflar hakkında Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/179 Esas 2015/474 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 129 uncu maddesi uyarınca karşılıklı hakaret ettikleri sabit kabul edilerek, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/4-c maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına kararı verilmiştir. Dolayısı ile davacı-karşı davalı erkeğe bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince kesinleşmiş ceza mahkemesi ilamı uyarınca yüklenen kusur, davalı-karşı davacı kadın ile birlikte gerçekleştirdikleri karşılıklı hakaret eylemidir. Bu kapsamda ceza mahkemesi hâkiminin tespit ettiği ve hukuk mahkemesi hâkimi açısından da bağlayıcı olan maddî olay davalı-karşı davacı erkeğin ve davalı-karşı davacı kadının karşılıklı olarak birbirine hakaret etmesidir. Şu halde 5237 Sayılı Kanun’un 129 uncu maddesi kapsamında verilen hükmü istinaf edenin sıfatı itibari ile bölüp, istinaf etmeyenin aleyhine olacak şekilde değerlendirme yapmaya yasal olanak bulunmamaktadır. Neticeten ilk derece mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlar yanında davalı-karşı davacı erkeğin ceza mahkemesi ilamı ile sabit kabul edilen karşılıklı hakaret eylemi nedeni ile tarafların kusur nispetinin değişeceğinden söz edilemeyeceği, bu eylemin kabulünde dahi evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu oldukları gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme ile davacı karşı davalı erkeğin daha fazla kusurlu olduğunun kabulü doğru olmayıp, hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddî ve manevî tazminata karar verilemez. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 nci maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde, davalı-karşı davacı kadının maddî-manevî tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde kadın lehine maddî ve manevî tazminata karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir,…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; hakaret eyleminin bir suç olduğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun da “karşılıklı hakaret” şeklinde ayrıca yasal unsurları düzenlenmiş bir suç tipinin bulunmadığı, TCK’nın 129 ncu maddesi uyarınca aynı yasanın 125 inci maddesinde düzenlenen hakaret suçunun karşılıklı işlenmesi hâlinde kısmi ya da tamamen cezasızlık hâlinin düzenlendiği, dolayısıyla her iki tarafın da birbirlerine karşı işledikleri hakaret eylemi ile ilgili hukuka aykırılığın ortadan kalkmadığı, hakaret fiilini önce gerçekleştiren gibi buna karşılık hakaretle cevap verenin de hakaret suçunu işlemiş olacağı, nitekim TCK’nın 129 uncu maddesinde tam cezasızlık yanında kısmi cezasızlığın da kabul edilmesinden bu hususun anlaşıldığı, somut olaya gelindiğinde sadece kadın eş tarafından istinaf başvurularak erkeğe hakaret kusurunun yüklenmesi gerektiğinin ileri sürüldüğü, buna karşılık erkek eşin istinaf başvurusu bulunmadığı gibi istinaf cevap dilekçesinde “kadına hakaret kusurunun yüklenmediği ilk derece mahkemesi kararının” onanmasını talep ettiği, böylece kadına hakaret kusurunun yüklenmesine ilişkin vakıasından vazgeçmiş sayılması gerektiği, erkeğin TCK’nın 125 inci maddesi kapsamına giren ancak aynı Kanun’un 129 uncu maddesinin uygulanması sebebiyle sadece ceza hukuku yönünden ceza almamasına neden olan ve kesinleşen hakaret eyleminin kendisine yüklenmemesinin hukuka aykırı olacağı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı-karşı davalı vekili, kusur belirlemesi ve buna bağlı kadın yararına tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı kadın eş yararına 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca maddi-manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174 üncü maddeleri.

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere 4721 sayılı 6100 sayılı Kanun’un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken ortak hayatın sürdürülmesi olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak temelden sarsılmanın karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

5. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

6. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

7. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

8. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasında maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

9. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 22.05.2007 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, evliliğin ilerleyen yıllarında her iki tarafın da ailesinin evliliğe müdahale ettiği, eşlerin yapılan müdahalelere sessiz kaldığı, son gerçekleşen olay nedeniyle eşlerin Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/179 Esas sayılı dosyası ile yargılandıkları, dosyanın incelenmesinde her iki tarafın da karşılıklı yaralama fiilini gerçekleştirmesi şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışları ile evliliğin bu hâle gelmesinde kusurlu oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; belirlenen bu kusurlu davranışların yanında erkeğin eşine hakaret etmesi yönündeki kusurlu davranışın erkek eşe yüklenip yüklenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

10. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince verilen karara karşı erkeğin istinaf talebinde bulunmadığı, ceza dosyasının incelenmesinde ise taraflara TCK 129 ve CMK 223/4-c maddeleri gereği karşılıklı hakaret suçundan ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, her ne kadar Özel Dairece karşılıklı hakaret eylemi nedeni ile tarafların kusur nispetinin değiştiğinden söz edilemeyeceği belirtilmişse de; direnme karar gerekçesinde de belirtildiği gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun da karşılıklı hakaret şeklinde ayrıca yasal unsurları düzenlenmiş bir suç tipinin bulunmadığı, TCK’nın 129 uncu maddesi uyarınca aynı yasanın 125 inci maddesinde düzenlenen hakaret suçunun karşılıklı işlenmesi hâlinde kısmi ya da tamamen cezasızlık hâlinin düzenlendiği, dolayısıyla her iki tarafın da birbirlerine karşı işledikleri hakaret eylemi ile ilgili hukuka aykırılığın ortadan kalkmadığı, hakaret fiilini önce gerçekleştiren gibi buna karşılık hakaretle cevap verenin de hakaret suçunu işlemiş olacağı, nitekim TCK’nın 129 uncu maddesinde tam cezasızlık yanında kısmi cezasızlığın da kabul edilmesinden bu hususun anlaşıldığı, somut olaya gelindiğinde sadece kadın eş tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu ve erkeğe hakaret kusurunun yüklenmesi gerektiğinin ileri sürüldüğü, buna karşılık erkek eşin istinaf başvurusu bulunmadığı gibi istinaf cevap dilekçesinde “kadına hakaret kusurunun yüklenmediği ilk derece mahkemesi kararının” onanmasını talep ettiği, böylece kadına hakaret kusurunun yüklenmesine ilişkin vakıasından vazgeçmiş sayılması gerektiği, erkeğin TCK’nın 125 inci maddesi kapsamına giren ancak aynı Kanun’un 129 uncu maddesinin uygulanması sebebiyle sadece ceza hukuku yönünden ceza almamasına neden olan ve kesinleşen hakaret eyleminin kendisine yüklenmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.

11. Öyle ise Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

12. Ne var ki, davacı-karşı davalı vekilinin tazminatların miktarına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönler hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Direnme uygun bulunduğundan davacı-karşı davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

12.07.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.